Anksiyete ve Kaygı Nedir?
Anksiyete ve kaygının günlük hayatımızda çok fazla yaşanması nedeniyle kaygı bozukluğu, panik atak, anksiyete krizi olarak değerlendirilebilecek durumları yaşayan kişilere hayatınızda tanık olmuş veya kendiniz bizzat yaşamış olabilirsiniz. Anksiyete ve kaygı konusundaki bu blog yazımızda sizlere bu konuyu farklı şekilde değerlendirerek iyi algılamanız ve yönetmeniz konusunda içerik oluşturmak istedik. Haydi başlayalım!
Anksiyete veya kaygı zaman zaman psikolojiyle ilgili bilimsel alan yazında (literatür) farklı olarak kullanılsa da halk arasında günlük dilde birbirinin yerine kullanılan terimlerdir. Bu yazıda, günlük dildeki gibi kullanacağız. Amacımız bu gibi konuları yönetme konusunda pratik bilgi vermek olduğu için böyle bir yöntem kullanıyoruz. Ancak yazımızı okuyan bilimsel araştırma yapan kişiler veya bir ödev hazırlayan öğrencilerin akademik olarak detaylı diğer makaleleri okumalarını, bu sayfadan hızla kaçmalarını öneririm. 😉 Biz kaygı veya anksiyeteyi hayatlarında yönetmekle ilgilenen kişilerle devam ediyoruz. Sizle karşılaşmak güzeldi, yolunuz açık olsun! 😊
Anksiyete ve kaygı, bir kişinin gelecekle ilgili olmasından korktuğu şeyler olduğu, halen yaşanan veya geçmişte yaşanmış bir rahatsızlık veren durumun tekrar olmaması adına biyolojik sistemimiz ve düşünce düzeyinde tetikte kalmamızı sağlayacak koruyucu sinyal duygular olarak tanımlanabilir. Özet olarak gerçekleşmemiş tehlikeye hazır olmamızı sağlarlar. Örneğin, benzetme kullanırsak, rahatça oturup dinlenmeyi isterken devamlı telefona gelen bildirimlerle dinlenememek gibi bir durumda kalmak ve bir şeyden geri kalmış yetiştirememiş hissetmek gibi. Kafanız o bulunduğunuz “şimdi” anında değil hep başka konulardaki acil meselelerde olur. Bu zamana ait hissedememek, bir türlü bulunduğunuz yer ve zamanda olamamak gibidir.
Aslında kaygılıyken zihin gelecekteki muhtemel bir tehlike durumuna biyolojik ve ruhsal açıdan tedbir almak için paranoyakça olasılığı küçük de olsa senaryolar yazarak, detaylı düşünme becerisini de buna ekleyerek şimdiden tedbir almaya çalışıyordur. Geleceğin belirsizliği söz konusu olduğu için kişi şimdiden bu olumsuz durum oluşmuş gibi hisseder. Ortada bir şey yokken bir telaş, panik yaşayabilir. Kendini bir türlü rahat bırakamaz. Dışarıdan bakan biri de o kişiyi tam algılayamayabilir. Mesela, yakında gerçekleşecek bir sınavda başarısız olmaktan korkan bir öğrenci bugününü gelecekteki sınav günündeymiş de şu anda başarısızlık yaşıyormuş haldedir ve hazırlanması gereken derse hazırlanamaz ve odaklanamayabilir. Sporcular müsabaka öncesinde, iş yaşamında bir sunuma hazırlanan bir kişi o sunum öncesinde, evlenmeyi düşündüğü kişinin ailesiyle tanışacak kişi tanışmadan önceki zamanlarda, yurtdışına iş yaşamı için çıkmak isteyip geride bıraktıkları aile üyelerine kötü bir şey olacak ve onlara gerektiğinde ulaşamama hissi yaşayanlar veya yakını “ciddi” bir hastalık yaşayan kişinin o uzaktayken her an o kişiye bir şey olacakmış gibi hissetmesi hayatın gerçek şimdiki zamanın yaşanmasına engel olabilmektedir. Kişi gelecekteki bir zamanda kötü bir felaketle yaşayıp anın gerekliliklerine odaklanamaz. Günlük hayat, iş eş, çocuklar, arkadaşlıklara odaklanamayabilir. Odaklansa da kişi ruhen kopukluklarla orada olur.
Slogan olarak: “Kaygı yeteri kadar olduğunda iyi bir hazırlık yapmamızı sağlayarak hayatın kalitesini arttırır ancak dozu arttığında kişinin şimdisi ve geleceğini bozar.” diye belirtilebilir.
Kaygıyı Hangi Seviyede Problem Olarak Görmeliyiz?
Kaygı seviye olarak, bizim hayatımızdaki işlevselliği bozacak düzeydeyse kaygı ve anksiyete bir problem olarak görülebilir. Günlük hayattan tat alamamak, sadece olumsuzlukları görmek, yoğun güvensizlik, şüphe, karamsarlık yaşamak genelde olabilmektedir. Ancak, yoğun telaşlı olmak, kitlenip donakalmak ve aşırı gerginlik fizyolojik olarak da anksiyete olarak zihinden düzeyden daha çok bedensel olarak da yaşanmaktadır. Bu düzey, günlük hayat fonksiyonlarını etkilediği için problem olarak destek almayı gerektirir.
Örnekle açıklayacak olursak; işinde oldukça başarılı olan bir avukatın yineleyici biçimde ya da kaybedersem ya kazanamazsam ya aileme bakamazsam ya işimi kaybedersem gibi düşüncelerinin hayatını olağandan daha fazla etkilemesi ve bunun sonucunda işini yapamaz duruma gelmesidir. Anksiyete, kendini ruhsal durumda gösterdiği gibi fizyolojik olarak da gösterir. Bunlar, terleme, titreme, çarpıntı, ellerde uyuşma vs. şeklindedir. Genelde kaygı duyan bireylerin kan basıncının ve kalp atışının artması ile vücutları yorgun düşer. Kişi kendini sinirli, gergin, huzursuz hisseder. Bu gibi durumlarda kaygı problem olarak görülmeli ve en yakın psikoloğa başvurulmalıdır. Kaygı türevi yaygın olarak psikolojik destek gerektiren durumlar aşağıdaki gibidir:
- Kronik Endişe: Burada sürekli olarak aileniz, sağlığınız, kariyeriniz ya da maddi durumunuz ile ilgili endişelenirsiniz. Mideniz bulanabilir ve sanki devamlı kötü bir şey olacakmış gibi hissedersiniz. Ancak, siz sorunun ne olduğunu tam anlamıyla anlayamazsınız ve kronik endişe yaşanır.
- Korkular ve Fobiler: Aslında hepimiz korku ve fobilerle ilgili bilgi az çok sahibiyizdir. Genele vurulduğunda tahmini 100 insandan 90’nının korkuları ve fobileri var. İğneden, kan görmekten, yükseklikten, araba kullanmaktan, uçaktan, asansörden, sudan, örümcekten, yılandan, köpekten, fırtınadan, depremden ya da kapalı alanlarda kalmaktan korkuyor olabilirsiniz. Bu örneklerdeki korku ve fobiler bizleri bazı hayata katılmaktan alıkoyabilir.
- Performans Kaygısı: Her yaşta bireyin sahip olabileceği bir kaygı türüdür. Herhangi bir sınava girseniz, sporcuysanız müsabakalar öncesinde veya başka insanların önünde bir iş performansı (konuşma, dans, oyun, gösteri vs.) donakalırsınız. Ya da cinsellik konusunda yoğun kaygı yaşayıp sağlıklı cinsellik konusunda kendinizi ve partnerinizi bu konuda destekleyemez hale gelirsiniz.
- Topluluk Önünde Konuşma Kaygısı: Ne zaman bir topluluk önünde konuşacak olsanız gerginlik yaşayabilirsiniz. Nedeni, önceden gözünüzde canlandırarak ‘Ellerim titreyecek ve ne kadar gergin olduğumu herkes anlayacak.’ diye gerçekten öyle olurcasına düşünmenizdir. Buna ek olarak ayrıca büyük olasılıkla, ‘Aklımdaki her şeyi unutacağım ve tam bir aptal olduğumu düşünecekler.’ veya ‘Herkes bana acıyacak üzülecek veya dalga geçerek benim nasıl birisi olduğumu anlayacak.’ şeklinde düşünme eğiliminde olabilirsiniz.
- Utangaçlık: Sosyal ortamlarda kendinizi gergin hisseder ve sürekli kendi durumunuz ve duygularınıza odaklanırsınız. Genellikle, kendinize ‘Herkes ne kadar rahat görünüyor ancak benim ne kadar utandığımı ve beceriksiz olduğumu görüyorlar, benim tuhaf veya ezik birisi olduğumu düşünüyor olmalılar. Böyle hisseden tek kişi ben olmalıyım ve bende yanlış olan şey ne?’ ve benzeri düşünceler sizde oluşabilir. Sosyal kaygı ve utangaçlık böyle ortamlardan kaçınmaya neden olabilir.
- Agorafobi: Agorafobi yalnız başınıza evden çıkmaktan açık alanlarda bulunmaktan korkmaktır. Bilinemeyen çok korkunç bir şey olacak diye düşünmek, panik atak geçirecek ve hiç kimsenin size yardımcı olmayacağı fikri aklınızdan geçer. Dışarıda bulunan meydanlar (açık alanlar), köprülerden, kalabalık yerlerden, süpermarkette kuyruk beklemekten veya toplu taşıma kullanmaktan korkabilirsiniz.
- Takıntılar ve Zorlantılar (Obsesyon ve kompulsiyonlar): Kimi zaman kafanızdan atamadığınız takıntılı düşünceler ve mantık dışı ritüeller geliştiriyor. Biz bu ritüellere obsesyon ve kompulsiyon adını veriyoruz. Bazı ritüel davranışlar ve mantıksız olduğunu bildiğimiz obsesif düşüncelerle kendimizi güvende hissetmeye çalışırız. Örneğin, etrafın pis olma korkusu (mikroplar var düşüncesi) sizi yer bitirir ve ellerinizi günde 20-30 kez yıkama davranışı gelişebilir. Başka bir örnek ise, evden çıktığınızda evi kilitleyip kilitlemediğinizden emin olamayıp defalarca kontrol etmek istemeniz gibidir. Kaygı ve anksiyete yüksek düzeylere ulaşır ve bu obsesyon ve kompulsiyonlarla kendimizi ve kaygılarımızı kontrol etmeye çalışırız.
- Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Burada duyulan kaygı aylar veya yıllar öncesinde yaşanmış olan ağır travmatik olumsuz anıların (savaş, terör, tecavüz, taciz, işkence, cinayet, birinin hastalık veya diğer sebeplerle ani kaybı gibi) tekrar ortaya çıkmasıdır. Bazen tetikleyici durumlar olduğunda kişi eskiden olan olayı bugün yaşıyormuş gibi aynı dehşet duygusunu o anda yaşar.
- Dış Görünüşünüzle İlgili Kaygılar (Vücut Dismorfik Bozukluğu)Dostlarınız, arkadaşlarınız, aileniz her ne kadar sizin görünüşünüzün iyi olduğunu söylese de siz görünümünüzde bir acayiplik veya anormallik olduğu hissi ile kendinizi tüketirsiniz. Göbeğinizin olduğunu, burnunuzun şekilsiz olduğunu, ellerinizi yamuk olduğunu, vücudunuzun orantısız olduğunu düşünürsünüz. Bu süreçte zamanınızın en büyük dilimini estetik cerrahlarla veya var olan kusuru düzeltmek için aynalarla geçirirsiniz. Tüm nedeni ise, herkesin sizin ne kadar çirkin görünümünüz olduğu fikrine tamamen inanmanızdır. Bu olumsuz inanç temelsiz de olsa buna aklınızı takmak sizi bazı başka kaygı veya anksiyete yaratan hayat konularından uzaklaştırabilir.
- Sağlığınızla İlgili Endişeler (Hipokondriasis): Acı, ağrı, sersemlik, yorgunluk veya başka yakınmalar ile ilgili doktor doktor gezersiniz. Genelde, doktorlar hiçbir sağlık sorununuz olmadığı konusunda size güvence verse de siz çok kötü bir hastalığım var düşüncesinden çıkamazsınız. Birkaç gün normal hissedersiniz ancak daha sonra tekrar takıntılı düşünceler meydana çıkar. Google’a veya artık günümüzde ChatGPT gibi yerlerde hastalıkları ararken veya telefonla konuşurken kâbus gibi ☹ sesli ve görsel algoritmalar gereği sitelerde “cookie” veya çerez tabir edilen ayak izleri bıraktığınız için artık bu konuda sizde kaygı ve korku bırakacak haberler, sağlık kurumlarının pazarlama hizmetlerinin çarpıtılmış hizmet satışı amacıyla yazılmış hizmetleri veya ilaç, merhem ve bitkisel ürün satışı yapan e-ticaret sitelerinin avı oluverirsiniz. ☹ Bazen bu nedenle, kaygılarınızı doğrulayan bilişsel şemalarınız harekete geçer, kendinizi ekstra strese sokar ve bağışıklık sisteminizi çökertir ve bazı hastalıklara karşı zayıf hale gelebilirsiniz.
Bu konu psikoterapilere gelen önemli konulardan biridir. Mesleğimdeki 23 yıllık deneyimimde, İstanbul Anadolu Yakası Ataşehir yakası, Kadıköy ve yakın semtlerden gelen danışanlarla yaptığım yüz yüze psikoterapi çalışmaları, Türkiye’nin değişik illeri ve yurtdışında Türkçe konuşan danışanlarla yaptığım online psikolog görüşmelerinde danışanların hayatlarında onların dert ettiği bazı diğer sorunları hatırlamamak, asıl sorunları unutmak ve üstünü kapamak için sağlıkla ilgili hastalık hastalığı tabir edilen sağlığa yönelik kaygı ve anksiyete yaşadıkları, bu konularla kendilerini meşgul ederek aslında unutulmaya çalışılan konuların stresini yaşamamaya çalıştıklarını gözlemledim. Klinik psikolog ve psikoterapist olarak ergenler, bireyler, çiftler ve ailelerle yaptığım çalışmalarda bana böyle bir şikayetle başvuranlara yardımcı olurken ben ve diğer uzman meslektaşlarım danışanlara “kendilerine neyi unutturmaya çalıştıklarını” sorar ve mümkünse bastırılan konuları çalışarak kişinin diğer sorunları aşmasına uğraşırız. Böylece bu sorun gerçekçi bir şekilde azalarak danışanlar nefes alabilir. 😉
Anksiyete ile Nasıl Başa Çıkarız? Anksiyete Tedavisi Mümkün Müdür?
Anksiyetenin tedavisi tabii ki mümkündür. Tedavi edilebilmesi için mutlaka bir tıp uzmanı hekimden (psikiyatrist, aile hekimi veya nörolog) ilaç tedavisi ve Klinik deneyime sahip uzmanlığı olan bir psikoterapistten birlikte destek alınması sizi çözüme ulaştırabilecektir. Peki, biz bu anksiyete denilen durumla nasıl başa çıkabiliriz? Bunun cevabını ufak tüyolar 😉 vererek sizlerle paylaşabilirim:
- Anksiyeteden kurtulmaya çalışmayın, onunla barışın, dengeyi kurmayı deneyin! Anksiyete size sadece yeterli olduğunda hayatı planlamaya ve tehlikelerden korunmaya yardımcı olur.
- Henüz gerçekleşmemiş şeyler için endişelenmeyin veya sadece basit tedbirler almaya yetecek kadar endişelenin!
- Kafanızda dolaşan olumsuz, felaket içeren düşünceleri durdurmaya çalışın, kabaca tedbirler almış olun ve aşırı önemsememeye özen gösterin veya yeterince önemsemiş olun!
- Kaygının ana sebebi bir kişi olabilir ve o kişilerden belli zaman aralığında uzak durmak en iyi olabilir.
- Kendinizi çok dinlememeye dikkat edin! Sakin olmaya, acele etmemeye çalışın! Bazen sadece yaptığınız şeyleri durdurun, sakinleştiren boş veya sizi rahatlatacak şeylerle uğraşın! Acele ile fazlaca enerji tüketiriz, psikolojik enerjiniz size pek çok şey için lazım! 😉
- Problemlerden kaçıp saklanmamaya çalışın! Kaçmaya çalışmak onların zihninizde önemini arttırır. Problemlerle stratejik, taktiksel yaklaşımlarla yüzleşip üzerine gidin!
- Zaman ve psikolojik enerjiniz sizin için oldukça değerli ve anksiyete bunu sizden çalmak için çok uğraşır. Hayat kum saati gibidir. Kalan ömrünüzün kaliteli geçmesi için hayatın size sunduğu güzellik ve hoşluklara ve manevi olarak da anlamlı konulara gözlerinizi kapatmayın! 😊
Klinik Psikolog ve Psikoterapisti
Deniz Doğruöz
Ataşehir İstanbul
Online Psikolog / Bireysel, Çift, Aile Yüzyüze Terapist